Kökenlerimizden Cumhuriyete
- BARBAROS ŞENBAK
- 15 Kas
- 6 dakikada okunur

Atatürk’ün Fikriyatı ve Türk Milletinin Kadim Ruhu
Bir Milletin Hafızasında Saklı Olan Değerler
Her ulusun tarihinde, kaderini değiştiren dönüm noktaları vardır.
Türk milleti için bu dönüm noktası, 20. yüzyılın başında Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yaşandı. Fakat Atatürk’ün yaptığı şey yalnızca düşmanı yenip, yeni bir devlet kurmak değildi; o, “ismi Tanrının Türü manasına gelen ‘Türök’ çatısı altında birleşmiş olan milletinin binlerce yıllık kadim ruhunu yeniden hatırlatmıştı”. Orada da durmamış, bu ruhu çağın koşullarına uygun ancak geleceğimizi de şekillendiren bir ‘sistem’ hâline getirmişti.
Atatürk’ün fikirleri, bir kişinin ilhamıyla değil, milletinin özündeki erdemlerle ve aktif bir şekilde devreye alınan ‘ortak akılla’ şekillenmiştir.
Cumhuriyet, bu erdemlerin yeniden dirilişidir.
Bu yazı, o derin köklerimizle modern fikirlerin nasıl birleştiğini anlatır.
Kadim Türk Dünyasında İnsan ve Devlet Anlayışı
Orta Asya’nın bozkırlarında, Türk topluluklarının yaşamını yönlendiren bir töre vardı. Bu töre, yalnızca yasalar bütünü değil, insanla evrenin uyumunu koruyan bir ahlak düzeniydi. Göktürk Yazıtları’nda Bilge Kağan şöyle der:
“Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye gece uyumadım, gündüz oturmadım.”
Bu söz, yalnızca bir hükümdarın değil, kendini milletine adanmış bir yurttaşın sözüdür. Atatürk de benzer bir sorumluluk duygusuyla hareket etmiş gecesini gündüze katmıştı:
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!..”
İki eşsiz liderin sözleri, bin üç yüz yıl arayla söylenmiş olsa da aynı vicdani temelden doğmuştur.
Cumhuriyetçilik: Toy Geleneğinin Çağdaş Yorumu
Eski Türk toplumlarında “toy” ve daha sonraları kullanılan “kurultay”, halkın temsilcilerinin toplandığı bir meclisti. Kağan, kurulan bu meclisin onayı olmadan büyük kararlar almazdı. Bu, bir “halk iradesi fikrinin” dünyadaki en eski örneklerinden birisidir.
Atatürk, bu geleneği modern dünyada yeniden tanımladı ve
Türkiye BüyükMillet Meclisi’ni kurdu.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”,
sözü, toydan başlayarak Cumhuriyete uzanan köprünün son halkasıydı.
Cumhuriyet, Türk milletinin kendi kendini yönetme bilincinin yeniden doğuşudur.
“Türk milleti, özgürlüğünü korumayı ve kendi geleceğini belirlemeyi en büyük erdem sayar.” Atatürk...
Bu anlayış, kökleri Orta Asya’ya, dalları çağdaş demokrasiye uzanan bir kültürel sürekliliktir.
Milliyetçilik: Irk Değil, Kader Birliği
Türk tarihinin her döneminde, millet bilinci ırk üzerinden değil ortak değerler, tek Tanrı inancı, dil ve kader birliği üzerinden şekillenmiştir. Kayalara kazıdıkları “Türök” – “Tanrının Türü” olan insanların bir araya gelerek kurdukları, ‘Bir’ de birlik bilinciyle oluşturdukları ve kabile düzeninin ötesine geçmeyi ve bir Millet olma iradesini simgeler. Orhun Yazıtları’nda “Türk budunu” denirken, bu ifade ırksal bir topluluk değil, ortak kültürel kimliği işaret eder.
Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı da tam olarak budur.
“Ne mutlu Türküm diyene” ifadesi, bir üstünlük değil, ortak bir vicdan çağrısıdır.
“Bizim milliyetçiliğimiz, kültür ve kader birliğine dayanan bir gönül birliğidir.” Atatürk...
Bu gönül birliği, Yurttaş kavramının temelidir.
Birlikte yaşamak, birbirini anlamak, ortak geleceğe inanmak…
Atatürk, bu kadim bağları modern bir devletin çimentosu hâline getirdi.
Halkçılık: Boy Birliğinden Yurttaşlık Bilincine
Eski Türk boylarında yöneten ile yönetilen arasında doğal bir eşitlik vardı.
Kağan töreye uymak zorundaydı; halkın sesi kutsaldı.
Bu yapı, “toy”larda ve “kurultaylarda” kendini gösterirdi.
Atatürk’ün halkçılığı, bu tarihsel anlayışın çağdaş devamıdır.
Herkesin yasalar önünde eşit olduğu, fırsatların herkese açık olduğu bir düzendir.
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Atatürk...
Bu cümle, Türk tarihindeki halkın ruhunun, modern Yurttaşlık kavramına dönüşmesidir.
Devletçilik: Töre ile Ekonomi Arasındaki Denge
Kadim Türk töresinde devlet, halkın refahını korumakla yükümlüydü.
“Toy” toplantılarında alınan kararlar, yalnızca siyasi değil ekonomik yönüyle de halkın çıkarını gözetirdi. Bu yüzden, kurduğu Cumhuriyetimiz, zamanında dünyanın borç almaksızın en hızlı büyüyen ekonomisi olur. Ebedi Işığımız Atatürk’ün, teknolojik olarak ‘kağnı’ seviyesindeki bir halk ile dünyaya ve insanlığa örnek zaferler üretebilirken, cahilliğe, yobazlığa, ihanete ve tüm parasal ve teknik zorluklara rağmen, aynı millete bir kaç yıl içerisinde uçak fabrikası kurdurması kadar ileri sıçramaların görülmesi, bu sistemin de ‘muazzamlığını’ gösterir.
Atatürk, bu ilkeyi çağdaş ekonomi politikalarına taşıdı.
Ne mutlak serbest piyasa, ne de katı devlet kontrolü…
O, Türk töresindeki 'denge ilkesini' yeniden hayata geçirdi.
“Bizim takip ettiğimiz yol, ne bireyciliktir, ne devlet baskısıdır.
İkisinin uyum içinde çalıştığı dengeli bir sistemdir.” Atatürk...
Bu denge, yüzyıllardır Türk toplumunun adalet anlayışının temelidir.
Laiklik: İnançta Vicdan, Devlette Tarafsızlık
Tengricilik inancında, Tanrı bir düzen ve adalet ilkesidir.
Hiçbir ruhban sınıfı yoktur, inanç kişisel bir vicdan meselesidir.
Atatürk’ün laiklik anlayışı, işte bu eski inanç özgürlüğünün modern biçimidir.
“Din bir vicdan meselesidir; herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir.” Atatürk...
Laiklik, dini hayattan koparmak değil, inancı devletin etkisinden korumaktır.
Bu, hem çağdaş bir gereklilik hem de Türk tarihinin özündeki hür vicdanın devamıdır.
İnkılâpçılık: Töreden Geleceğe Uzanan Süreklilik
Türk tarihinde “töre”, toplumun düzenini korurken yeniliğe de alan tanırdı.
Zamanın gerekleri değiştiğinde töre de kendini yenilerdi.
Atatürk’ün inkılapçılığı, bu tarihsel anlayışın çağdaş ifadesidir:
değişimi reddetmeden, onu yönetmek.
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Atatürk
İnkılâpçılık, geçmişin değerlerini yok etmek değil, onları bilimin ışığında geliştirmektir.
Kadın ve Erkek: Eşitliğin Kadim Kökeni
Orta Asya Türk kültüründe kadın, erkeğine eşit, dünyada onun eşi ve tamamlayıcısıydı. Kağan’ın yanında “hatun” vardı ve devlet yönetiminde söz sahibi, toy’da oy sahibiydi. Atatürk, bu geleneği modern hukukla yeniden kurumsallaştırdı. Eski sistemde, kız bebekler iki yaşında evlendiriliyor iken, kadınların medeni haklarını, seçme ve seçilme haklarını, işe yaramaz, yobaz ve gerici diye tanımlanan aynı toplum içerisinde kazanmaları gibi ileri seviye adımları toplumla beraber atılabiliyor.
“Dünyada her şey kadının eseridir.” Atatürk...
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, aslında tarihten gelen bir eşitliğin yeniden doğuşuydu.
Gençlik: Geleceğin Töresini Kurmak
Türk kültüründe gençlik, sadece yaş değil, sorumluluk demektir.
Oğuz Kağan destanında gençler daima yeniliğin öncüsüdür. Ata’mızın dayandığı kıymetler kendi halkı ve onların fiilleridir, yani bu kendi aklıyla yaşayan, tartışabilen, üretebilen, insandır. Bu ayakları yere basan yapı ise müthiş bir isabetle ‘gençlere’ emanet edilmiştir.
Atatürk de Cumhuriyeti gençliğe emanet ederken, geçmişin bu inancını dile getirdi.
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini ve Cumhuriyetini ilelebet muhafaza etmektir.” Atatürk...
Bu, yalnızca bir görev değil, tarihsel bir emanettir.
Gençlik, töreyi geleceğe taşıyan zincirin son halkasıdır.
Atatürk’ün Fikriyatı, Milletin Köklerinden Beslenir
Atatürk, bir devrimci olduğu kadar bir hatırlatıcıdır. Milletin kültürel kodlarının üzerindeki kiri pası sıyırıp attı ve yaptığı işlerle, onu parlattı.
Atatürk, ufkumuzun izin verdiği kadarıyla düşündüğümüzde, tam bir ‘Türk Bilgesi’ gibi hareket etmiştir. Bu bilgelik diye bahsettiğim, Orta Asya’dan kalan, Türklerin on binlerce yıl geriye giden geçmişlerinden biriktirilen öğretilerdir. Bunu biraz açmamız lazım. Kendisi, Orta Asya’daki aynı bir Türk Kağanı gibi, kendi isteğiyle kendi tercihi ile bir ‘Toy’ yani ‘meclis’ kurdurmuştur. Meclis’in üyeleri de maddi anlamda ‘zengin’ değillerdir, çekilen davet telgraflarında, o bölgenin en ‘yetkin’ kişileri çağırmaktadır. Ayrıca, Kağan’ın çevresine ‘Bilge Kam’ları toplaması gibi, Atatürk’te ‘bilgeleri’ danışman olarak etrafına her gün toplamaktadır. İşte bu bilgelik devlet, kağan, kam, bilge, danışman ve halkı bir bütün olarak görür. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, bu sistemde herkes ‘eşittir’. Hatta çağının çok ötesinde ‘kadınlar’ da eşittir. Bu özümüze uygun, bilgece bir eylemdir, yani olayların öncesini ve sonrasını, başka olay ya da durumlarla olan ilişkisini dikkate alarak, çok boyutlu ve bütünlükçü düşünmek, akan zamanın ve koşulların da değerlendirmeye alınması demektir. Bu çok emek harcanması gereken bir yerdir. Konuya geniş perspektiften bakabilmek, diğer bir deyişle, üç boyutlu ölçebilmek, dört boyutlu görebilmek, olayları diğer karakterlerin gözünden incelemek gibi çoklu bağlantıları değerlendirmekle ilgilidir. Elbette bu işler gerçek dünyada, burada yazdığımız kadar basit de değildir.
Bu sebeple Atamızın en önemli fiillerinin ardında hep bir ‘meclis’ vardır. Samsun’a ayak bastıktan sonra 1919’da, Amasya, Erzurum ve Sivas Kongrelerini tertip etmiştir. Bu pek çok ilden yetişmiş, kendini kanıtlamış, farklı yörelerin en bilgelerinin katıldıkları, kurtuluş mücadelesini ele alan toplantılardır. Daha sonra Ankara’da, devlet yönetimini ele alan, milli bir meclis kurmuştur. Daha başka konu başlıklarında gördüğümüz üzere ‘kurultay’ adıyla anılan ‘meclisler’ de tesis etmiştir (Dil Kurultayı, Tarih Kurultayı gibi). Eski Türk Bilgeliğindeki gibi, son derece üst düzey ‘bilgi sahiplerinin’ bir arada bulunmasından dolayı, ‘Toy’da alınan kararlar ivedilikle uygulanırmış. ‘Toy’ toplandığında önemli kararlar oy birliği ile alınmakta ve bu halka da duyurulmaktaymış. Eski Türklerde, bilgelikle ilgili olarak bu önemli noktanın, bilgeliğin aktarılması olduğunu da görüyoruz. Aynen, Meclis kararlarının ertesi günkü gazetelerde yayınlanması, kurultay sonuçlarının yayınlanması gibi, herkesin konudan haberdar olmasını temin etmeye özel bir önem vermiştir.
O, Türk milletine unuttuğu 'gücünü', özündeki adalet ve akıl ruhunu hatırlattı. Altı Ok’un her biri, kadim Türk değerlerinin modern dünyadaki karşılığıdır.
Emanet: Yurttaş Bilincinde Yaşayan Bir Miras
Atatürk’ün bıraktığı miras, yalnızca bir cumhuriyet değil, bir yaşam biçimidir.
Bu yaşam biçimi; bilimi, ahlakı, eşitliği ve dayanışmayı esas alır. Türk milleti bu değerlere sahip çıktıkça, Cumhuriyet’in ışığı daima parlayacaktır!..
“Atatürk’ün Kıymet Verdiği Değerler,
Milletimizin Yüce Vicdanının Yansımasıdır!..”
Birlikte düşün, birlikte üret, birlikte yücelt!..
Barbaros Şenbak
Yurttaş Derneği Başkanı




Yorumlar