top of page

YURTTAŞ DERNEĞİ MANİFESTOSU

Yurttaşların Yurttaşlardan İlham Aldığı Bir Dünya...

‘Milletimizin’ özündeki evrensel değerlerin, Yurttaşlar tarafından bilinir olması ve bu değerlerin yaygınlaşarak, hayatımıza hakim olan yabancı unsurların etkilerini dengeleyebilmek amacıyla, her türlü sosyo-kültürel değerlerimizi yaymak için detaylı çalışmalar yürütmek üzere kurulmuş, bir derneğiz. Gayemiz atalarımızdan gelen mirası, tarihini, dilini, edebiyatını, sanatını, eserlerini, etnografya ve etnolojisini, sosyal şartlarını, ve bugünkü uygarlığını araştırmak, incelemek, ortaya çıkarmak ve bulunanları bütün dünya biliminin ilgisine sunmak ve dilimizi bir ilim dili halinde kullanarak yaygınlaşmasını sağlamaktır. Bu yolla derneğimiz bünyesinde, politikalara etki edenlerin faydalanabileceği ‘sürekli bir bilgi kaynağı’ yaratmayı hedefliyoruz. Bu yolla siyaset üretenlerin, halkın kıymet verdiği değerlere göre politika üretmelerini hedefliyoruz.

Ülkemizde, milleti oluşturan her bir ferdin temel eşitliği kapsamında, her türlü kamusal ve sosyal hizmetlerden faydalandığımız Türkiye Cumhuriyetinin payidar olacağına dair inancımız tamdır. Yine de her türlü çabayı gösterip, Millet olarak sahip olduğumuz değerlerin yeni jenerasyonlara aktarılması gerçeğini, en önemli meselemiz olarak görüyoruz.

 

Ancak diğer taraftan günümüzde varlığımız ile ilgili sıkıntıların arttığını ve dünyada ulaştığımız noktanın çok problemli bir yer olduğuna şahitlik ediyoruz. Üstü sürekli örtülmeye çalışılan özümüze ait çok kıymetli değerlerimiz olduğu halde, üzerinde çok çalışılması gereken ayrıntıların geçici politikalarla terk edilmiş olmasına rağmen, tabi ki hem dışarıda hem de içeride, bilimsel temelli mücadelelerin yapılmasını gerekli görüyoruz.

 

Kökenimiz, entegre olmaya çalıştığımız batıdan tamamen farklıdır. Mutlak değerler olarak da farklıdır. Bu farklar bugün kendi varlığını keşfeden her Yurttaşın hissettiği ve herkeste var olduğu halde, bir türlü bunlar metafizik belirsizliklerle tarif edilmez. Bir miras olarak tercihlerimizi yapsak da, Yurttaş olarak temelleri oluşturan filozofi ve felsefe hakkında daha çok şey bilmemiz gerektiği bir gerçektir. Gerçek kökenimizi, varoluşsal açıdan tartabilmeli, atalarımızın sesini, kalbimizden duyabilmeliyiz. Mevcut durumun bu şekliyle devamına izin verirsek, sadece ‘kaybolmuşluğumuz’ kalıcı olacaktır. Geleceğimiz, bu grileşmiş ve giderek kalınlaşan sisin ardında belirsizlikte bir türlü uzanamadığımız bir nokta olmaya devam edecek. Gördüğümüz ama gidemediğimiz, bildiğimiz ama dokunamadığımız geçmişimize ait ‘gerçekler örgüsü’ tamamen terk edilme tehdidi altındadır. Önümüze konan yapay tarifler ve yanlı tarihçiler, bizi bizden uzaklaştıran bir dalga gibi, kimi zaman bizi aşağı çeken kimi zaman en üstteymişiz gibi yanılmamızı sağlayan enerjisiyle, kıyıya varmamıza engel bir yığın olmaya devam edecek. Artık, düzmece belgelere görünenden daha çok güveniyoruz. Kendine güvenmeyen, özüne nasıl hakim olsun. Kaybediyoruz bu arayışlarda yurttaşlarımızı, kaybediyoruz kardeşlerimizi, geçmişimizi, evrensel değerlerimizi. Sadece sevdiklerimiz mi, ya kendimizi...ya geleceğimizi...

 

Çoğu zaman akademik bir kılıfa da bürünse de, bize aktarılanlar, her zaman konunun objektifliğini koruyan uzmanları tarafından anlatılmadı. Daha ziyade sosyo-politik olarak “kabul edildiği kadarını aktarmaya izin verenlerin” güdümünde gelişebilmiş, verimsiz ve çorak bir alan bırakıldı bize. Yanlı ve yönlendirici içerikler önümüze kondu. Bu şekilde konu her ne ise, bizi bir dizi ‘dogma’ ile başbaşa bırakanlar, insanımızın da gelişiminin önünü tam olarak tıkamışlardır.

 

Bu üreteceğimiz ‘bilgiyi’ dogma olarak kullanmak için değil, ama sorularımızı artırması için, merakımızı kamçılaması için ve daha iyi anlamak için kullanacağız. Felsefi açıdan bu metodla, her şeyi çalıştığımızı düşündüğümüzde, aslında her şeyin havada kaldığını idrak edeceğiz. Manaları ve derinlerdeki ilksel düşüncelere ulaşamıyoruz. Atalarımızın geçirdiği manevi evrime yabancı kalıyoruz. Duygusal bir empati kuramıyoruz. Sebeplerini tahmin ettiğimiz, ama karanlıkta bırakıldığımız bir durum var, bu, günümüzde her vatandaşın derinden hissettiği bir olgudur.  Aklımızda ve kalbimizde bulduğumuz bu büyük eksikliği, unutturulmuş ve hatta özenle üzerine toprak atılarak saklanmaya çalışılan derinlerdeki ‘kültürümüz’ ile yoğurduğumuzda, ancak hepimiz için anlaşılabilir bir sonuca varabiliyoruz.

 

Yurttaşların faydalanabileceği çalışmalar ise zorluklarla doludur. Zor, çünkü hiç bir şeyi rahatça konuşamıyoruz. Herşeyden önce batının ve batıcıların önümüze yığdığı bir sürü saçmalığı, yalanı, yapay tarihi ve saptırmayı ayıklamamız gerekiyor. Asıl tarafı ise gerçek tarihle uyuşmayan o yarım bilgiye bir kere ‘karşı çıkmamız’ gerekiyor. Bu bir dağ gibi önümüzde biriktirilmiş. ‘Hangi konu olursa olsun’, neresinden tutsanız bir tutarsızlık, bir yüzeysellik, bir saptırma, yalan yanlış tanımlar, yok saymalar, bize ait olanların başka milletlere yazılması ve bunun gibi pek çok bilinçli hareketlerle karşılaşıyoruz. Sanki içeride ve dışarıda bu geçmişimize karşı bir mücadele başlatılmış. Bütün stratejik noktalarda bir nöbetçi kulübesiyle, ilerleyemiyoruz. Ağzını açana hazırda bekleyen görevliler var, onlara “nöbetçi” diyoruz. Tetikte ve saldırmaya hazır, aşağılamaya hazır, küçük görmeye, alay etmeye hazırlar. Asla bu önümüze yığılan dağın ötesini göremediğimiz bir tutsaklık hali yaşatıyor bize. Elbette bu tutsaklık bize yakışmıyor. Uzak duranlar gözlemlediğinde, çalışmalarımız temelinden bir reddiye olarak şekillendiği izlenimi oluşabilir. Elbette bu bizi ‘yargılayıcı’ bir formda ve ‘itici’ gösterebilir. Hatta kimine göre de ‘ırkçı’ çıkabiliriz. Ama aslında bu yalanları biz yaratmadık. Ancak bu reddiyeleri somut elle tutulur delillerle temellendirmeden, doğrusunu dahi konuşamıyoruz. Bu yolumuzu çok uzatıyor, enerjimizi tüketiyor, sabrımızı zorluyor. Hareketimiz, delillerimizin hiç çalışılmaması, hiç ele alınmaması, bilimsel metodolojilerin uygulanmamasına, bir tepkidir.

 

Doğruya yaklaşabildiğimizde ise tam bir sessizlik hakim oluyor. Çünkü doğrular aslında hiç bilinmiyor!.. Yaptığımız işin zorluğu buradadır. İşte bu tutsaklık halinden kurtulmamız ve bizi çeviren dağı bir yerinden delip öte tarafa hep beraber geçmemiz lazım. Geçmişimizi görebildiğimiz kadar geleceğimizi görebiliriz. Yurttaşların  parlak bir gelecek ile el ele tutuşabilmesi için, araştırmalarda bir ‘Ergenekon’ yaşanması lazımdır, karanlıklardan belli ki başka türlü bir kurtuluş yolu yoktur.

 

BİLİMSEL ANLAYIŞIMIZ

 

Kültürümüz ile ilgili, üstü örtülmüş gerçeklerin ortaya çıkarılmasının vakti geçeli çok oldu. Bu sorunu çözmek için ihtiyaç duyulabilecek esas, bir ‘felsefeye’ dayanan ‘metod’ tur. Bu iş için en uygun felsefe Descartes'in Kartezyen Felsefesi ve sonuçları değerlendirirken kullanabileceğimiz ‘tümevarımı’ metod olarak kullanabiliriz. Böylece aynı Batı bilimselliğini kullanarak, nasıl batıdan çok daha farklı, bize ait, tam olarak ‘gerçek’ ve daha derin sonuçlara varabildiğimizi hep beraber görebiliriz.

 

Dolayısıyla önümüze konan her bilgiyi, Kartezyen felsefenin gereği olarak ‘şüpheyle yaklaşabilmeyi’ çalışmalarımızın esası olarak kabul edebiliriz. Eldeki verileri olabilecek en eski ve ilksel çalışmaların yani en masum hallerinin ışığında değerlendirip, çağlar boyu üzerlerine eklenen, daha yeni ve yönlendirici  manalarından sıyırabiliriz. Yani ‘tek’ tip olarak önümüze konan hiç bir şeyi, yüzde yüz doğru değilse, kabul etmiyoruz. Bu şekilde elimizde bir alternatifler yığını oluşturabiliyoruz. Bu alternatiflerin dinamik olarak daha eskiyle ve daha yeniyle olası bağını kurabildiğimizde, bu Yurttaşımıza yepyeni perspektifler ve açılımlar sağlar. Bu durumu bilimsel bir metodla geliştirebilmek için de ‘tümevarımı’ kullanıyoruz. Bu hepinizin bildiği üzere tek tek olgulardan, genel yasalara ulaşan, tekil gözlem önermelerinden, sınırlanmamış genellemelere yükselten bir akıl yürütme türüdür. Kritik noktası ise ‘dayandığı kaynaklar, ne kadar sayıca çok ve doğruysa o kadar geçerli bir akıl yürütmedir’. Dolayısıyla en baştaki ham sonuçları irdeleyerek öze ulaşabileceğimiz kanaatiyle yola çıkıyoruz. Fikirlerin özü, hemen hemen her durumda, mekanik süreçlerin çok basit ve özel örneklerinin araştırılması yoluyla geliştirilmiştir. Bu tür örneklerin, ilk nasıl anlaşıldığının tarihsel analizi, bu çekirdeği ortaya çıkarmanın her zaman en etkili ve doğal yolu olacaktır. Hatta bu metod ile, varacağımız genel sonuçların anlaşılmasına yol açabilecek tek yol olduğunu iddia edebiliriz. Bu şekilde, sizlerle beraber on binlerce yıldır bakılanlara, ilk defa çok daha ‘farklı bir bilimsel gözle’ bu özel insanlara, atalarımıza, bakıyor olacağız. Bu çabayı ‘bilimsel dünya anlayışımız’ olarak isimlendireceğiz.

 

Tabi tüm bunları nasıl bir değerleme metoduyla ele almalıyız diye sorunca, Atatürk gibi onbinlerce yıl ‘ötesine bakıp’ milletin gerçek kozmolojisini anlamlandırdığımız zaman, bir ‘filozofisi’, ‘felsefesi’ olduğu noktasından hareket edebildiğimizi görebiliyoruz. Bu dernek, programında da belirtileceği üzere, “bilimsel dünya anlayışını ilerletmek ve yaymak” istemektedir. ‘Bilimsel dünya anlayışının’ şu anki konumu hakkında konferanslar ve yayınlar düzenleyecek, böylece sosyal bilimler ve doğa bilimleri için kesin araştırmanın önemini gösterme hedefini yerine getirecektir. Bu şekilde, modern ampirizm için entelektüel, kamusal ve özel yaşamı biçimlendirmede de ihtiyaç duyulan araçların oluşturulması gereği karşılanır. Dernek, ‘Yurttaş’ ismini seçerek temel yönelimini tanımlar. Ancak yöntemimiz metafizikten arınmış bir bilimdir. Ancak bu, derneğimizin bireysel doktrinlerle pragamatik olarak uyumlu olduğunu ilan ettiği anlamına gelmez. Yurttaş Derneği, diğer bilimsel temelli tüzel kişiliklerle işbirliği yaparak, günün ihtiyaç duyduğu bir talebi de yerine getireceğine inanmaktadır. ‘Bilgelikle’ bezenmiş ‘bilgi’ ile yaşamımızın, bilinçli bir yolla yeniden şekillendirilmesinde, çalışmaya katılan herkesin günlük yaşamı için de faydalanabileceği entelektüel araçlar üretilebilir. Toplumsal ve ekonomik düzenin rasyonel dönüşümü için gösterilen çabalarda kendini gösteren canlılık, bilimsel temelli bir dünya anlayışı hareketine de nüfuz edeceğini ön görebiliyoruz.

 

Bilimsel dünya tasavvurumuz, sadece kendi üreteceği tezleriyle değil, temel tutumuyla, bakış açısıyla ve araştırma yönüyle karakterize edilmesi isabetli olur. Çünkü önümüzdeki hedef ‘birleşik bilimdir’. Çabamızın özü, bireysel araştırmacıların çeşitli bilim alanlarındaki sonuçlarını birbirine bağlamak ve uyumlu hale getirmektir. Bu amaçtan, kolektif çabalara ve ayrıca özneler arası olarak kavranabilen şeylere vurgu yapmaktır ki; bundan, nötr bir sistemi, tarihsel dillerin cürufundan kurtulmuş bir sembolizm arayışı, ayrıca bütünsel bir kavram sistemi arayışı doğsun. Düzenlilik ve açıklık için çabalanırsa ve karanlık mesafeler ve anlaşılmaz derinlikler reddedilirse, tüm deneyimler, her zaman araştırılamayan ve genellikle yalnızca parçalar halinde kavranabilen karmaşık bir ağı deşifre eder. Bu anlamda her şey insan için erişilebilirdir. Bu sebeple ‘bilimsel dünya anlayışımız’, çözülmez bir bilmece değildir. Geleneksel felsefi sorunların açıklığa kavuşturulması, bizi kısmen onları sözde sorunlar olarak ifşa etmeye ve kısmen de onları deneysel sorunlara dönüştürmeye ve böylece deneysel bilimin yargısına tabi tutmaya götürür. Felsefi çalışmanın görevi, özel 'felsefi' bildiriler ortaya koymakta değil, sorunların ve iddiaların bu açıklığa kavuşturulmasında yatar. Bu açıklama yönteminin mantıksal analiz yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. Yalnızca belirli bir hayal gücüne başvurularak önerilen büyük, test edilmemiş genellemelerin yerine parça parça, ayrıntılı ve doğrulanabilir sonuçların ikame edilmesi bu şekilde sağlanacaktır. Bizi diğer benzeri derneklerden ayıran nokta, bu şekilde üretmek yani ‘mantıksal analiz’ yöntemini sonuna kadar kullanmaktır.

 

Bilimsel dünya anlayışımız, bir kısım bilginin kaynağı olarak metafiziği kabul eder ancak metafizik felsefeyi reddeder. Esas ihtiyaç, metafiziksel sapmanın mantıksal kökenlerinin açıklığa kavuşturulmasıdır. Metafizik teoride ve hatta soruların biçiminde bile iki temel mantıksal hata yaratmaktadır; birincisi geleneksel dillerin biçimine, çok dar bir bağ ve düşüncenin mantıksal başarısı hakkında bir kafa karışıklığı bulunur. Metafiziğin ikinci temel hatası, düşünmenin ya herhangi bir deneysel materyal kullanmadan kendi kaynaklarından bilgiye yol açabileceği ya da en azından verili durumların çıkarımıyla, yeni içeriklere ulaşabileceği fikrinde yatmaktadır. Ancak mantıksal araştırma, tüm düşünce ve çıkarımların, ifadelerden, daha önce mevcut olmayan hiçbir şeyi içermeyen diğer ifadelere geçişten başka bir şey olmadığı sonucuna varır. Bu nedenle, 'saf düşünceden' bir metafizik geliştirmek mümkün değildir.

 

Bu şekilde, mantıksal analiz, klasik anlamda metafiziği ve idealizm sistemlerinin metafiziğini değil, aynı zamanda modern apriorizmin gizli metafiziğini de aşar. Bilimsel dünya anlayışı, saf akıldan türetilen koşulsuz geçerli bir bilgiyi, epistemolojinin ve hatta daha da önemlisi ontoloji ve metafiziğin temelinde yatan türden 'apriori sentetik yargıları' bilmez. Bilimsel dünya anlayışımız, her türden şey hakkında yalnızca ampirik ifadeleri ve mantık ve matematiğin analitik ifadelerini bilir. Açık metafiziği ve apriorizmin gizli çeşitliliğini reddederek, bilimsel dünya anlayışımızda tüm tarafları bir görür. Bizim için bir bulgu, deneyimin toplam yapısına dahil edilerek 'gerçektir'. Metafizikçiler tarafından özellikle bir bilgi kaynağı olarak vurgulanan sezgi, bilimsel dünya anlayışı tarafından olduğu gibi reddedilmez. Ancak, rasyonel gerekçelendirme tüm sezgisel bilgiyi adım adım takip etmelidir. Arayan kişide her türlü yönteme izin verilir; ancak bulunan şey, kanıtlara dayanmalıdır. Sadece sezgiye, duyusal deneyimin içeriklerinin ötesine geçebilen ve kavramsal düşüncenin zincirleriyle sınırlandırılmayan üstün ve daha nüfuz edici bir bilme gücü atfeden görüş reddedilir.

 

Bilimsel dünya anlayışını esasen iki özellik ile nitelendirdik. Birincisi, yalnızca deneyimden gelen bilgi vardır ve bu da doğrudan verilen şeye dayanır. Bu, meşru bilimin içeriği için sınırları belirler. İkinci önemli nokta, ‘bilimsel dünya anlayışı’ belirli bir yöntemin, yani mantıksal analizin uygulanması ile belirlenir. Bilimsel çabanın amacı, mantıksal analizi ampirik malzemeye uygulayarak birleşik bilim hedefine ulaşmaktır. Her bilimsel ifadenin anlamı, verili olanla ilgili bir ifadeye indirgenerek ifade edilebilir olması gerektiğinden, aynı şekilde, hangi bilim dalına ait olursa olsun, herhangi bir kavramın anlamı, doğrudan verili olana atıfta bulunan en düşük seviyedeki kavramlara kadar diğer kavramlara adım adım indirgenerek ifade edilebilir olmalıdır. Eğer böyle bir analiz tüm kavramlar için yapılsaydı, bu kavramlar indirgeyici bir sisteme, bir kurucu sisteme' dönüştürülürdü. Bu tür bir kurucu sisteme, 'kurucu teoriye' yönelik araştırmalar, bilimsel dünya anlayışı tarafından uygulanan mantıksal analizin çerçevesini oluşturur.

 

Yapıcı teoriye yönelik araştırmalar, yapıcı sistemin en alt katmanlarının bireysel ruhun deneyim ve niteliklerinin kavramlarını içerdiğini göstermektedir; katmanlarda fiziksel nesneler vardır; bunlardan diğer zihinler oluşturulmuştur ve son olarak sosyal bilimin nesneleri oluşturulmuştur. Çeşitli bilim dallarının kavramlarının yapıcı sisteme evrimleşmesi bugün ana hatlarıyla ayırt edilebilir, ancak ayrıntılı olarak yapılması gereken çok çalışma vardır. Olasılığın kanıtı ve toplam kavram sisteminin şeklinin ana hatları ile birlikte, tüm ifadelerin verili olanla ilişkisi ve bununla birlikte birleşik bilimin genel yapısı da tanınabilir hale gelir. Bilimsel  bakış açımızı, bu şekilde açıkça ortaya koyuyoruz.

SONUÇ

Bu bilimsel metodları kullanarak, maddenin doğanın yaşamın ve insanın birbiri içerisinde erimesinden doğan küresel bir sistemi görebiliriz. Bunun sebebi, aslında, batıcıların sistematiği ile gerçekler arasında aşılamaz olarak kalan yapıyı ortadan kaldırma ihtiyacıdır. Amacı, fikirleri netleştirmek, konunun gerçek önemini ortaya çıkartmak ve metafizik belirsizliklerden kurtulmaktır Bu şekilde bu güne dek bize hizmet etmeyen ve yetersiz kalan iki boyutlu yapıyı red edeceğiz. Çünkü bu, bizi geleceğe taşıyacak olan ‘Yurttaşın bilgeliğinin’ gerçek hikayesidir.

 

Milletimizi ilgilendiren herkesin de bildiği çok uzun problemler listesi yazabiliriz. Ancak bu bilinen listeler hiç kısalmıyor ve geçen her gün, bu listelerdeki problemlerin sayısı katlanarak artıyor. Bu sebeplerle, Halkın kendi değerlerine uygun alternatifler arama hakkı doğmaktadır!... Bu alternatiflerin içerisindeki en tercih edilen kişilerin, halkın içinden olması ve toplumun kıymetlerine vakıf insanlardan oluşması son derece önemlidir. Milletimizi ve remzettiği evrensel değerleri layık olduğu yere götürmeye çalışacağız!... 

 

Bu sebeplerle, 11.11 Hareketi Liderliğinde, ışığımızın tekrar parlaması için; Eğitim, Sağlık, Çevre, Tarım ve Hayvancılık, Denizcilik, Temel Bilimler, Doğa Bilimleri, Ekonomi, Adalet, Mülteci, Çocuk, Gençlik, Aile ve Sosyal Politikalar alanlarında;

Sosyal Bilimler kapsamda Dil, Tarih, Arkeoloji, Antropoloji, Sosyoloji, Edebiyat, Şiir, Müzik, Tiyatro, Folklor ve Görsel Sanatlar alanlarında çalışmalar yürüterek, sağlam bir Yurttaş bilincinin yerleşmesine gayret etme hedefiyle, derneğimizi resmi olarak kurma kararı alınmıştır.

 

‘Millet’ diye bugün siyasi olarak sınırlandırdığımız topluluk, kökeni farklı coğrafyalara dayansa da gerçek insanlardan oluşmakta ve atalarımızın verdiği ortak bir kararla şekillenmiştir. Öyle olmasaydı, ne bir mirasımız ne de bir amacımız olurdu. Bu yüzden milleti sadece kısa bir zaman aralığındaki görünümüyle değerlendirmemiz, hep yanlış sonuçlara bizi taşımıştır. Milletimizin özellikleri zengindir. Millet olma bilinci, tabidir ki, çok önemli bir değerimizdir. Üç boyutlu görebilmek, milletin bir geçmişi, bir geleceği olduğunu bilmek ve yükselebileceği bir grafiği olduğunu kavrayarak yaklaşmamız gerekiyor. Bugün geleceğimizi şekillendirmeye çalışanlar, ileride o gelecekte yaşayacak olan gençlerimizle gerçekler zemininde gelişebilecek bir temasta kuramıyorlar! Gerçeklerden kopmak, geçmişimizden kopmakla başlıyor. Bu kadar zengin bir geçmişe sahip insanlar olarak, bir yerde çok şanslıyız. Ancak bu bilgeliği, bugünkü öğretim sistemiyle çocuklarımıza aktaramıyorsak, kime yararı vardır. O halde, Ustalık kültürümüz çerçevesinde, en iyi ustanın yaptığını yapmak yani en iyi çırakları yetiştirmek kutlu işimizdir. Çünkü o çıraklar, ileride ‘ustalaştıklarında’ onlara akan nimetle, adaletle, hikmetle ve güzelliklerle bezedikleri bir hayat için hareket edebileceklerini ümit ediyoruz.

 

En kıymetli maddelerin toprak altında bulunduğunu unutmayalım. Üzerindeki tonlarca kayayı delip, toprağı kaldırmadan yani eziyetini çekmeden, yer altındaki kıymetli bir taşa ulaşmak mümkün müdür?... Çaba elbette zorluklarla dolu olacaktır. Sebat edip, her gün bu yolda bir adım atabilirsek, yılmadan, sabırla ilerlersek, aldığımız dersleri sonraki jenerasyonlara aktarabilirsek, o kıymetlere ulaşmamız tabi ki mümkündür. Bu zorlukların arasında, çok daha kolaylıkla ulaşılabilecek en kıymetli cevher ise, gerçek kimlik bilincine sahip bir ‘genç’ tir. Bu kadim kültürümüz, sürekli bu noktayı yani milletin geleceğini ön plana almıştır. Bu kutlu kültürümüz, ancak yaşamımıza dokunduğunda, geleceğimiz tekrar ışıl ışıl parlayacaktır.

 

Atalarımızın bilgeliği, yüzlerce yıl tüm düşmanlıkların ilacı olmuştur, içimizdeki barışı arayanlara da kutlu yolu çizecektir. Yine de tarihimizin belli dönemlerinde ortaya çıkan çöküşler, bizlere en büyük öğretileri göstermiştir. Özellikle ilk olarak ahlakın çökmesiyle, daha sonra erdemsizliğin topluma yayılmasıyla, felaketlerin ortaya çıkması, önce atadan kopmayla sonra da yabancılaşmayla devam eden süreçlerdir. Yaşayarak öğrendiğimiz bedeli çok ağır ödenmiş öğretilerdir. Yine de geçmiş tarihimizde, insanlık adına çok önemli öğretiler vardır. Tarihin her döneminde, dünyanın her coğrafyasında bu mücadele verilmiştir. Bizler bu kayıp izlerin üzerine yığılmış kiri pası kaldırıp geçmişimizle yüzleşme cesareti gösterebilecek yeteneğe ve bilgiye sahibiz. Kişi, ilk önce kendi değerlerini yükseltirse, elbette bizde tarihte tekrar yükselmeye başlarız. Ancak sadece batıyı takip ederek, bu yükselmenin sadece maddi değerler üzerinden olmasını beklememiz, bizleri yolun sadece yarısına taşır. Bunun da bizi aslında tam bir geri kalmışlığa götürdüğünü, artık herkes net bir biçimde görüyor. Burada hangi öğretiyi ön plana alsak da, kişinin doğrular üzerinden yükselmesinin söz konusu olmadığı her yerde, bu geri kalmışlığı görebiliriz. Medeniyetimizin, hakkaniyetli bir şekilde tüm dünya ülkeleri tarafından örnek alınmasını, Atatürk ve Büyük Millet Meclisi başarmıştı. Bu yönde ilerlemek, bize yaşatılmak istenen tüm maddi zorlukların da bir kenara süpürülmesine vesile olacaktır.

 

Günümüzde, ne çocuk ölümlerinde, ne diğer sağlık hizmetlerinde, ne eğitimde, ne eşitlikte, ne teknolojide, ne adalette, ne de tam bağımsızlıkta dünyanın en önde gelen ülkesiyiz. Ancak bu üstlendiğimiz misyon itibariyle başarı, önce kendi içimizdeki eşitliğin tekrar kurulmasında ve diğer milletlerle olan gönül bağımızı tesis etmekle başlamaktadır. Yurttaşın yükselişinin bu noktadan geçtiği açıktır. Halk olarak, inancımıza sıkıca sarılırken, bilimin, bilginin ve bilgeliğin gerçek değerler olduğunu kavrayabilmeliyiz. Bu da maddecilerin listelerinde üst sıralarda olmaktan, çok daha büyük kıymetler barındırır.

 

Yurttaşlarımız, gerçeğimizin, Tanrı’ya inanmak kadar, kendini geliştirmenin ve aşmanın da aynı derecede önemli bir iş olduğunu idrak edeceği bir ortama ihtiyaç duyuyor. Çevresine faydası olmayan, sadece kendi çıkarını ön planda tutan bir akıl, hiçbir dönemde bizler için muteber olmamıştır. Bunun esaslı bir mücadele olması kaçınılmazdır. Bu mücadele kişinin önce kendi kalbi derinliklerinde yer alacak, hazırlıklar burada yapılacaktır. İnsanın içinde yapacağı bu mücadelenin, en zorlusu olduğunu unutmadan, daha sonra da mücadele, dış çevrede devam edecektir. Her şeyiyle maddi olan bu dünyada, ‘isim’ olmadan ‘fiil’ olabilmenin yöntemini keşfetmemiz gerekecek. Gençlerimiz, hayattan daha azını beklememelidir. Bu yüzden ‘en iyisi’ olması gereğini yerine getirebilenler, elbette en ön safta yer alacaklardır. 

 

Şifanın kaynağının bilgelikten geçtiğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Bin türlü müsibetle ancak ‘bilgelik’ yoluyla başa çıkabiliriz. Ortak aklın kullanılmasıyla bu bilgelik yolunun inşası kaçınılmaz olarak gereklidir. Kadim kültürümüzden doğan ‘ışığın’, tüm coğrafyalarda yanmaya başlaması, dünyamızı ancak daha iyiye çevirecektir. Atalarımız tüm bu hazırlıkları yaptılar. Atatürk ve silah arkadaşları, gerçek medeniyetin temellerini bizler için hazırladılar. Artık eskisi gibi, birazdan unutulacak sözlü bilgilerin aktarıldığı zamanlarda değiliz. Sınırların ötesine geçebilmek, her zamankinden çok daha kolay. Çok daha donanımlıyız ve çok daha bilgiliyiz, çok daha fazla kaynağa sahibiz ve çok daha istekliyiz. Bizlere düşen atalarımızın yaptıklarını saygıyla kucaklayıp, devamını getirebilmektir. Bizlere düşen, dünyamızı saran mahşerin dört atlısının karşısına cesaretle çıkabilmektir. Bu uzak geçmişimizde korkulacak bir durum yoktur. Tanrı’nın nurlu ışığı aynı yerdedir. Yeter ki kendimizi ‘yüksek ahlaki değerlerle’ donatalım. Erdemlerimizi maddiyata takas etmez isek, bu bilgeliği yine üzerimizde bulacağımız muhakkaktır. Geçmişleriyle barışık, geleceği kucaklayan, kısıtlanmamış ve evrensel olabilen çocuklarımız, tüm ‘insanlığın geleceği’ için en kıymetli, o en mükemmel işleri muhakkak yapacaklardır.

 

Yurttaşın Işığı Payidar Olsun!

Etkinliklerimiz

O kadar heyecan verici şeyler oluyor ki,

ilk siz öğrenin!

Tek seçimli
Görüş
Öneri
şikayet
* Yıldızlı alanların doldurulması zorunludur.

© 2025 Yurttaş Derneği

Üyelik Talebiniz

Lütfen alttaki formu eksiksiz doldurup gönderin!

Cevaben Size gönderilen formun doldurulup, ıslak imzalı halinin bir kopyasının

'yurttasder@gmail.com'

 

adresine gönderilmesiyle üyelik başvurunuz tamamlanmış olacak.

Üyelik Talebi

Doğum tarihi
Gün
Ay
Yıl
Çok satırlı adres
bottom of page